35,2167
0.04%36,7567
-0.09%2.957,56
-0,35%9626.56
-0,35%Atlantik Konseyi, Bölgesel Temiz ve Güvenli Enerji Konferansı’na İstanbul’da ev sahipliği yaptı.
Atlantik Konseyi’nin 2022’de gerçekleştirdiği Bölgesel Temiz Enerji Görünümü Konferansı’nın başarısı üzerine devam eden etkinlikte dünyanın temiz enerjiye geçişinde ve işbirliğinde sonraki adımları tartışıldı.
İş dünyası, düşünce liderleri ve üst düzey hükümet yetkililerinin yer aldığı etkinlikteki özel konuklardan biri de ABD Enerji Kaynaklarından Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Geoffrey R. Pyatt’tı.
Pyatt ziyareti sırasında Haberturk.com Enerji Editörü İrem Kuşoğlu Görgü’nün sorularını yanıtlayarak Türkiye ve ABD’nin enerjideki işbirliğine yönelik dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Son dönemlerde pek çok etkinlikte Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar ile bir araya geldiklerini ve bundan büyük mutluluk duyduğunu belirten Pyatt, Türkiye’nin enerji dönüşümü konusunda kaydettiği ilerlemeyi ‘etkileyici’ olarak ifade etti.
Çoğu kişinin Türkiye’nin yenilenebilir enerji ekosistemi konusunda ne kadar hızlı ilerlediğini bilmediğini belirten Pyatt “Rüzgar ve güneş enerjisinde büyük bir büyüme söz konusu, bu hem iklim için iyi, hem Türk tüketiciler için iyi, hem de ortak enerji dönüşümü hedeflerimiz için olumlu bir gelişme” diye konuştu.
Bakan Bayraktar’ın Houston’daki GasTech etkinliğinde Türkiye’nin geleneksel enerji karışımındaki değişimle, özellikle de ABD’den LNG alımına yönelik büyük bir alıcı olacakları konusunda net bir mesaj verdiğini belirten Pyatt “Bu, stratejik enerji ortaklığımızı büyütmek için harika bir fırsat” diye konuştu.
Pyatt’a, ABD’nin bu noktada Türkiye’yi diğer bölgelere enerji transferi için potansiyel bir kilit merkez olarak görüp görmediği de soruldu.
Bakan Yardımcısı bu soruya “Evet” yanıtını verirken Türkiye’nin süreçteki önemini Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan örnekle açıkladı.
Pyatt “Sanırım herkesin son 2-3 yılda öğrendiği derslerden biri, Rusya’nın bir daha asla güvenilir bir enerji tedarikçisi olarak görülmeyeceği, özellikle de Putin’in Rusya’nın gaz kaynaklarını özellikle Avrupa’ya karşı nasıl silah olarak kullandığı kısmı. Gazprom kaynaklarının kesilmesi için hedef alınan ilk ülke Bulgaristan’dı. O dönemde hâlâ Yunanistan’daydın ve Bulgaristan Başbakanı ile birlikte olduğumu çok iyi hatırlıyorum. O kış ne olacağı konusunda Sofya’da tam bir panik vardı çünkü Bulgaristan yüzde 100 bağımlıydı, bu yüzden o kışa hazırlık sürecinde Türkiye ve Bulgaristan arasındaki işbirliği anlaşması hayati derecede önemliydi” diye konuşurken “Sofya ve Ankara arasındaki bazı görüşmelere, fiyatlandırma ve teslimat programlarıyla ilgili ticari müzakerelere katıldığımı hatırlıyorum. Ve Avrupa bugün çok daha iyi bir durumda. Bu sabah konferansta yaptığım konuşmada da bundan bahsettim. Türkiye’nin hem FSRU’lar hem de karasal yeniden gazlaştırma kapasitesi, bu genel hikayenin önemli bir parçası” diye ekledi.
Pyatt, Güney Gaz Koridoru’nun tamamlanmasıyla, Avrupa’nın enerji güvenliği açısından büyük bir ilerleme sağlandığını aynı zamanda da Türkiye’nin bölgesel bir merkez olarak rolü açısından da büyük önem kazandığını ifade ederken Avrupa, Rusya’dan uzaklaşmaya çalışırken gelecekte de bu tür gelişmeler olacağını belirtti. Pyatt sözlerine “Bana çok net gelen bir şey var Avrupa’da artık hiç kimse, Avrupa’nın gazının yüzde 40’ını tek bir ülkeden aldığı bağımlılık durumuna geri dönmeyecek” diyerek devam etti.
ABD’li enerji firmalarının Türkiye’de daha da artması iki ülke arasındaki stratejik enerji ortaklığını nasıl derinleştirebilir? sorusuna yanıt veren Bakan Yardımcısı “Bu konuda şirketlerimiz arasında daha fazla işbirliği görmeyi çok isteriz. Bugün konuşmamda, temiz enerji teknolojileri tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesinde Türk sanayisinin oynayabileceği çok önemli rolü vurguladım: rüzgar türbinleri, güneş panelleri, piller, kritik minerallerin işlenmesi gibi. Burada dünya çapında bir sanayi üssünüz var ve bu sanayi üssünün enerji dönüşümü zorluğuna çözüm getirmesi için kullanıldığını görmek isteriz” dedi.
“Dün Türk hükümetinden, sanırım İzmir civarında bir Amerikan şirketinin rüzgar türbini üretimi üzerine çalıştığını duydum. Bu tür şeyler sürekli gerçekleşmeli, çünkü bu temiz enerji teknolojilerinin üretimini mümkün olduğunca hızlı bir şekilde artırmamız gerekiyor. İki yönde de uzun yatırım geçmişine dayanan bu fırsatların üzerine inşa etmek için bariz bir fırsat var. Amerikan şirketlerinin Türkiye’de uzun yıllar boyunca oynadığı rol ve aynı zamanda çok daha geniş bir bölgeye yayılan ortak olma potansiyelimiz var” diyen Pyatt Avrupa’nın dönüşüm sürecine değinerek Türkiye’nin bu noktada önemli olduğunu ise şu sözlerle ifade etti:
“Avrupa, enerji sisteminin temelden yeniden şekillendiği bir dönemden geçiyor. Avrupa’nın enerji altyapısı onlarca yıl boyunca ucuz Rus gazına dayanıyordu. Bu artık yok. Bu yüzden Avrupa, aynı anda iki büyük dönüşümü yönetmek zorunda kalıyor. Yeşil enerji planını hızlandırıyor. Ancak RepowerEU programı, Rus enerji arzının sona ermesiyle oluşan boşluğu doldurmaya odaklanıyor. Türkiye, bundan faydalanmak için mükemmel bir konumda.”
ABD ile Türkiye arasındaki enerji iklim diyaloğuna, yenilenebilir enerji ve diğer enerji projelerindeki iş birliğini nasıl ilerleteceği sorusuna yanıt veren Pyatt “Sayın Bakan’ın Washington gezisinin ardından, belirli iş birliği alanlarına odaklanan bir dizi çalışma grubu oluşturduk. Bunlardan biri temiz enerji ve iklim, diğeri ise nükleer enerji” derken “Türkiye’nin nükleer enerji alanındaki planlarını hem Bakan Yardımcısı hem de Bakan Bayraktar’dan duymaktan çok memnun oldum. Amerikan şirketlerinin hem küçük modüler reaktörler hem de geleneksel reaktörlerde başlıca ortaklarınız olmasını çok isterim. Şirketlerimizin burada çalışmakla ilgilendiğini biliyorum ve Biden yönetimi de bunu destekliyor. Benim sorumluluğumda olan bölüm dışişleri bakanlıkları. İki dışişleri bakanlığının, özellikle bölgesel işbirliğine odaklanan bir çalışma grubu var. Burada; Irak’ta, Bulgaristan’da, Romanya’da, Orta Asya’da ve Hazar bölgesinde nasıl birlikte çalışacağımızı tartışıyoruz. Bu nedenle, Türkiye’yi tüm bu farklı iş birliği alanlarında kilit bir ortak olarak görüyoruz. En büyük fırsat nerede diye sordunuz. Aslında hepsinde diyebilirim, çünkü büyük bir ekonominiz, büyüyen bir nüfusunuz ve artan bir enerji talebiniz var ve biz bu gereksinimleri karşılamada başlıca ortağınız olmak istiyoruz” diye ekledi.
Haziran 2023 itibarıyla Türkiye’nin kurulu elektrik kapasitesinin yüzde 53’ü yenilenebilir enerjiden gelirken, bu oranın 2035’e kadar yüzde 65’e ulaşacağı tahmin ediliyor.
İki ülke arasındaki 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefi göz önüne alındığında, yenilenebilir enerjinin bu bağlamdaki yeri nedir?
Pyatt bu soruya “Oldukça önemli” diyerek yanıt verirken Ege’deki 2021 yangınlarını hatırlatarak örnek verdi. Pyatt “Çok önemli bir noktadan başlamak istiyorum. Telefonumda 2021 yazında, Ağustos ayında Yunanistan’da Rodos’tayken çektiğim bir fotoğraf taşıyorum. O dönemde İzmir çevresinde korkunç yangınlar vardı. Rodos’un kuzey kıyısında, Türkiye’ye doğru bakarken denizde oturuyordum. Gökyüzü Mars’taymışınız gibi turuncuydu. Türkiye’nin iklim değişikliğine karşı ne kadar savunmasız olduğunu ve enerji dönüşümünü gerçekleştirme konusunda hissettiğiniz aciliyeti iyi bildiğimi düşünüyorum” derken “Bakan Bayraktar bu konuda hem Washington’da hem de dün burada Atlantik Konseyi’nde yaptığı konuşmasında son derece netti. Biz de ABD’de büyük bir enerji dönüşümünden geçiyoruz. Biden yönetiminin Enflasyonu Düşürme Yasası, büyük şirketlerimizin yeni rüzgar ve yeni güneş enerjisine yaptığı yatırımları hızlandırıyor. Uluslararası kamuoyuna da bunu vurgulamaktan memnuniyet duyarım, şu anda ABD’de güneş enerjisi üretiminde bir numaralı eyalet Teksas. Petrol endüstrimize ev sahipliği yapan eyalet, aynı zamanda ABD’nin en büyük temiz enerji üretim eyaleti. Bu, ülkemizde neler olup bittiğini anlatıyor” diye ekledi.
Pyatt ayrıca “ABD’de çok fazla fırsat var ve buradaki birçok Türk şirketinin Atlantik Konseyi’nde ABD’deki büyüme fırsatlarına yatırım yapmayı düşündüğünden eminim. Bu yüzden Türkiye kendi iş modelini ortaya koymak zorunda. Ama dediğim gibi, bu yüzden rüzgar türbini örneğini duymaktan memnun oldum. Türkiye’nin küresel ölçekte rekabetçi bir denizcilik ve gemi inşa endüstrisi var. Offshore rüzgar pilonları inşa etmek de tıpkı gemi inşa etmek gibidir. Ve bu tür işleri yapacak daha fazla şirkete ihtiyacımız var. Bu yüzden burada, Türkiye’de olanları görmek bizi heyecanlandırıyor. Dün Atina’dan uçarken Trakya’nın üzerinden geçiyorduk ve hatta son ziyaretimle kıyaslandığında, kıyı boyunca gerçekleşen tüm yeni rüzgar enerjisine yönelik çalışmaları görebiliyordunuz, bu da çok iyi bir şey. Veriler bunu gösteriyor ama aynı zamanda Türk tüketicilerinin büyümek ve ekonomiyi yürütmek için ihtiyaç duyduğu elektriğin fiyatı açısından da olumlu bir durum” ifadelerine yer verdi.
Türkiye, ABD ve AB’nin yer aldığı Mineral Güvenlik Ortaklığı’na Eylül ayında katıldı. Peki Türkiye’nin Mineral Güvenlik Ortaklığı’na katılımı, ülkenin enerji dönüşümü ve teknolojik gelişimi için gerekli olan kritik minerallerin tedarik zincirlerini güçlendirmeye nasıl katkıda bulunuyor?
Pyatt soruya “Enerji dönüşümü hedeflerimize ulaşmak ve yenilenebilir enerji altyapısını net sıfır hedeflerimize ulaşacak hızda inşa etmek için, elimizde bulunan enerji minerallerinin hacmini büyük ölçüde artırmamız gerekiyor” diye yanıt verirken “Tüm bu büyümenin, Çinli şirketlerin Afrika’ya gidip mineralleri çıkararak Çin’e geri götürüp işlemesiyle gerçekleşmesi durumu kabul edilemez. İyi haber şu ki, sizin ülkeniz madencilik konusunda yüzlerce yıllık bir geçmişe sahip. Ayrıca, küresel ölçekte rekabetçi bir sanayi sektörünüz var. Bu yüzden, değer zincirinde ilerlemek için mükemmel bir konumdasınız” diye ekledi.
“Türkiye’yi sadece uzun zamandır yaptığınız gibi madencilikte değil, aynı zamanda bu minerallerin işlenmesinde de bir ortak olarak görüyoruz. Örneğin, Türkiye dünya çapında nadir toprak elementleri kaynaklarına sahip” diyen Pyatt “Çin hükümeti pazar hakimiyetini kullanmaya çalışıyor. Biz ise kaynakların ve tedarik zincirlerinin çeşitliliğini yaratmak istiyoruz. Bu, tıpkı Rus gazı meselesi gibi” diye ekleyerek madencilik noktasında da Türkiye’nin kritik önem taşıdığını vurguladı.
Dünyanın geri kalanı gibi, ABD de enerji dönüşümünün erken aşamasında. Ayrıca, bahsettiğiniz gibi, şu anda tedarik zincirleri gibi önemli avantajlara sahip olan Çin var.
Peki ABD, enerji dönüşümü için hayati önem taşıyan kritik minerallerin tedarik zincirindeki bu açığı kapatmayı nasıl planlıyor?
“İlk noktadan başlayayım, ki o da şu: Çin ile çok iş yapıyoruz. Bu değişmeyecek. Amerika Birleşik Devletleri’nin Çin ile büyük bir ticaret ilişkisi var. Ancak yapmak istediğimiz şey, şirketlerimizin geleceğin kilit sektörlerinde, teknolojik sektörlerde konumlandığından emin olmak” diyen Bakan Yardımcısı Pyatt güneş enerjisi üzerinden ABD örneği vererek “Güneş pili ABD’de, New York eyaletindeki Bell Labs’te icat edildi. Bugün, güneş enerjisi üretimi için gerekli olan üst seviye işlemlerin yüzde 90’ı tek bir ülkede gerçekleşiyor. Bunun bir daha olmasını istemiyoruz. Bu nedenle, bu tedarik zincirlerinde çeşitlilik yaratmak istiyoruz. Enflasyonu Düşürme Yasası’nın bir kısmı da bu amacı gerçekleştirmek için tasarlandı. ABD’de büyük yeni yatırımlar görüyorsunuz; örneğin Kore’den gelen şirketler, yeni güneş pili üretimine yatırım yapıyor. Ancak bu teknolojilerde ABD’nin asla tamamen kendine yetebileceği bir durumda olamayacağını biliyoruz, bu yüzden üretim üssünü genişletmek konusunda çok heyecanlıyız. Örneğin ABD Uluslararası Kalkınma Finansman Kurumu’muz tek seferde en yüksek krediyi Hindistan’da güneş pili üretimi yapan First Solar adlı firmayla yürütülen bir proje için sağladı” diye konuştu.
Türkiye’ye daha fazla yatırım yapılmasını istediklerini belirten Pyatt “Eximbank’ımızın ve Uluslararası Kalkınma Finansman Kurumu’muzun, Türkiye’deki güçlü temellerini daha da genişletmek ve bu temiz enerji teknoloji sektörlerine daha fazla yatırım yapmak istediklerini biliyorum. Ancak iki sorunu çözmeye çalışıyoruz. Daha fazla kaynağa ihtiyacımız var ama bunu güvenli ve çeşitlendirilmiş bir şekilde yapmak zorundayız” diye ekledi.
Amerikan tarihindeki iklim ve enerji alanındaki en büyük yatırımı temsil eden Enflasyonu Düşüerme Yasası’nın net ekonomik faydalar sağlayıp anlamlı bir büyümeyi tetikleyip tetiklemediği sorusuna da yanıt veren Pyatt “Kısaca yanıtım ‘evet’ olur. Bunun kanıtı ise her seyahat ettiğimde, diğer ülkelerdeki insanların ABD’ye ne kadar çok yatırımın aktığından endişe duyması aslında. Bu sektörlerde milyarlarca dolarlık yeni yatırım ve yüz binlerce yeni iş yaratıldığını gördük. Bu iki şeye yol açıyor: Vergi teşvikleri ve diğer avantajlar aracılığıyla yatırım planlarını hızlandırıyor, bu da şirketlerin yeni temiz enerji üretim teknolojilerine yatırım planlarını hızlandırmalarına yol açıyor. Aynı zamanda inovasyon hızını da artırıyor çünkü sizin de belirttiğiniz gibi, hepimiz bu enerji dönüşümünün henüz ilk günlerindeyiz. Akıllı telefonlarımızı düşünün, cebimizde ne kadar fazla işlem gücü taşıyoruz. Ve bir de birkaç yıl önce evimizdeki büyük masaüstü bilgisayarları düşünün. Bu, bilişim teknolojisi alanında gerçekleşen dramatik dönüşümü yansıtıyor. Aynı şey enerji için de olacak” dedi.
“Enerji sistemimizin verimliliğini artırmamız gerekiyor. Geri dönüşüm için yeni teknolojiler geliştirmemiz gerekiyor. Tüm bunlar gerçekleşiyor ve ABD’nin bu konuda lider olacağından çok eminim çünkü yenilik ekosistemimiz bu şekilde işliyor” diyen Pyatt röportajı ise yine ikili ilişkilere değinerek sonlandırdı: “ABD-Türkiye ittifakını bu ekonomik iş birliği boyutunda güçlendirmek için büyük bir potansiyele sahip olduğumuzdan eminim.”
DÜNYA
23 Aralık 2024DÜNYA
23 Aralık 2024DÜNYA
23 Aralık 2024GÜNDEM
23 Aralık 2024DÜNYA
23 Aralık 2024KÜLTÜR SANAT
23 Aralık 2024DÜNYA
23 Aralık 2024